Zilyetliğin İdarî Yoldan Korunması

Zilyetliğin İdarî Yoldan Korunmasının Esası

Zilyetliğin idari yoldan korunması ülkemize mahsus olup, sadece gayrimenkuller için kabul edilmiştir. Medeni kanunumuzun öngördüğü zilyetlik davaları taşınmazlara yapılan tecavüzleri amaca uygun şekilde çözümleyememekte ve memleketimizde pek çok rastlanan tecavüz fiillerini önleyememektedir. Bu davaların çoğu zaman uzun süren davalar olması da farklı hukuki yollara ihtiyaç göstermiştir. Zilyetliğe yapılan tecavüzlerin kuvvete başvurarak def’i her zaman kolay ve mümkün olmaz. Ayrıca bu maksatla mahkemelere yapılan başvurulardan da erken sonuç almak, uyulması gereken usûli işlemler ve süreler dolayısıyla mümkün değildir.

3091 sayılı kanun ile Medeni kanunun zilyetliğin korunmasına ilişkin hükümleri kaldırılmış olmayıp, zilyede bu konuda âdeta alternatif bir yetki tanınmıştır. Gerçekten de ülkemizde gayrimenkullerin çoğuna kadastro yapılmamış olması sebebiyle sınırlarının belirlenmemiş olması davaların çok olmasına ve bu konudaki uyuşmazlıkların uzun yıllar sürmesine neden olacaktır.

Zilyetliğin İdari Yoldan Korunmasının Şartları

Zilyetliğin idari yoldan korunmasının biri maddi, diğeri usûli iki şartı vardır.

A) Maddi Şartlar

aa) Bir Taşınmaz Mal Olmalıdır

Bir zilyetliğin idari yoldan korunabilmesi için, her şeyden önce konusunun taşınmaz olması gerekir. Konusu taşınmaz olmayan zilyetlikler bu yolla korunamaz. Nitekim taşınır zilyetliklerin, kıyasen de olsa idari yoldan korunması söz konusu değildir. 3091 sayılı Kanunun amaç ve kapsam maddesinde ‘’gerçek veya tüzelkişilerin zilyed bulunduğu taşınmaz mallarla kamu idareleri, kamu kurumları ve kuruluşları veya bunlar tarafından idare olunan veya Devlete ait veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlere veya menfaati umuma ait olan taşınmaz mallara yapılan tecavüz veya müdahalelerin, idari makamlar tarafından önlenmesi suretiyle tasarrufa ilişkin güvenliği ve kamu düzenini’’ sağlamak olduğu belirtilmiştir.

Özel mülk konusu taşınmazlardan başka, kamuya ait sahipsiz mallar ile hizmet ve orta malları da 3091 sayılı kanun yönünden taşınmaz mal kapsamına girdiği için bu tür mallara yönelik müdahale ve tecavüzler de bu kanun kapsamından önlenmelidir. Hatta kanaatimce bazı hallerde müdahale için şikayet ve ihbara gerek kalmaksızın kamu düzeni gereği resen harekete geçilip hukuksuz saldırılar sona erdirilmelidir. Bu konuda son yıllarda çok tartışılan ve iç güvenlik paketi ile kanuni zemin oluşturulan hukuka uygunluk sebepleri insan haklarına aykırı olmayacak şekilde kamu düzeni gereği kullanılmalıdır. Keyfi müdahalelere hukuk devleti olarak izin verilmemeli gerekli denetimler yapılmalıdır.

bb) Taşınmaz Mal Üzerinde Zilyet Olunmalıdır

3091 sayılı kanunun öngördüğü korumadan yararlanabilmek için taşınmaz üzerinde bir zilyetlik halini kurulmuş olması gerekli ve yeterlidir. Bu kanun ile korunan mülkiyet hakkı değil, zilyetliğin bizzat kendisidir.

Zilyetliğin biri fiili hâkimiyet, diğeri irade olmak üzere iki unsuru bulunmaktadır. Ancak zilyetliğin idari yoldan korunmasına ilişkin mevzuat, bu teknik anlamdaki zilyetliklerden farklı bir zilyetlik anlayışına sahip bulunmaktadır. Zira ilgili mevzuat, mevcut iki unsura bir de ‘’taşınmaz mallardan yarar sağlama’’ unsurunu eklemiştir. (Yönetmelik, m.10 ) Oysa Medeni Kanuna göre zilyet olmak için böyle bir yarar sağlamaya gerek yoktur. (Mk. 973 vd. )

Danıştay’ın, taşınmazı uzun zamandan beri zilyetliğinde bulunduran kimseleri malike karşı koruyan birçok kararı bulunmaktadır.

cc) Taşınmaz Mala Yönelik Bir Müdahale veya Tecavüz Olmalıdır

Müdahale ve tecavüz kavramları 3091 sayılı kanunda tanımlanmamıştır. Ancak yönetmelikteki hükümlerde tanım sayılabilecek hükümler vardır. Tecavüz ; bir taşınmaz bir malın zorla veya zilyedinden habersizce işgal edilmesi, ele geçirilmesi veya aynında değişiklik yapılmasıdır. Müdahale; zilyedin taşınmaz mal üzerindeki mutlak hakimiyetinin kısmen veya tamamen ihlal edilmesidir. Bu tanımlarla yetinilmemiş ayrıca nelerin tecavüz ve müdahale sayıldığı tek tek sayılarak belirtilmiştir. ( Yönetmelik, m. 12) Ancak tecavüz ve müdahale fiilleri madde metninde sayılanlardan ibaret değildir. Bu madde metninde (m.12/I,h) geçen benzeri davranışları ifadesinden anlaşılmaktadır.

Bir fiilin söz konusu anlamlarda tecavüz veya müdahale teşkil etmesi için hukuka aykırı olması gerekir. Bir hakka, bir yetkiye, bir mahkeme kararına dayanılarak zilyetliğin ele geçirildiği veya fiili kullanılmasına tamamen veya hakimiyetin kısmen engel olunduğu hallerde, bir tecavüz ve müdahale söz konusu olmamaktadır. Çünkü böyle hallerde fiiller hukuka aykırı değil aksine hukuka uygun fiillerdir. Mesela cebri icraya dayanan müdahalelerde durum böyledir.

Tecavüz ve müdahale fiillerinin gerçek kişiler tarafından tarafından işlenmesi düşünülür. Ancak mevzuat hükümlerinde ne 3091 sayılı kanunda ne Yönetmelikte bu konu ile ilgili bir hüküm bulunmamaktadır. Hüküm bulunmasa dahi tüzel kişilerin organları tarafından da hukuka aykırı fillerin gerçekleştirilebileceği doktrinde kabul edilmektedir.

dd) İdari Yoldan Korunma İsteyen Kimse Taşınmaza Zilyet Olmalıdır

Bir taşınmaz mala yapılan tecavüz ve müdahalenin önlenmesini istemeye ancak onun zilyedi yetkilidir. ( Kanun, m.3/I ; Yönetmelik, m. 17 )

3091 sayılı Kanunun öngördüğü korumadan yararlanabilmek için istemde bulunanın zilyet olması gerekir. Taşınmazın her türlü zilyedi, 3091 sayılı kanunun öngördüğü idari korunmadan yararlanma hak ve yetkisine sahiptir. Zilyetler arasında asli-feri, vasıtalı- vasıtasız, haklı-haksız zilyetler ayrımı yapılmamıştır.

b) Usûli şartlar

aa) Başvuru Şartı

Tecavüz ve müdahalelerin önlenmesi için her şeyden önce yetkili makama, bu konuda bir başvurunun yapılmış olması gerekir. Başvuruda bulunma yetkisi, özel mülkiyette gayrimenkulu fiilen hakimiyeti altında bulunduran gerçek ve tüzel kişilere aittir. Birlikte zilyetlik sözkonusu ise , zilyetlerden herhangi biri de tek başına başvuruda bulunabilir. (Yönetmelik , m.17 )Müşterek ve iştirak halinde mülkiyette, malikler anlaşamazlarsa, gayrimenkule eylemli (fiilen) zilyet olan kimse gerek üçüncü kişilere karşı, gerek diğer maliklere karşı başvuruda bulunabilir. (Yönetmelik, m.13 ). Böylece eylemli zilyet diğerlerine karşı da korunmuş olmaktadır.

Gayrimenkul zilyetliğine yapılan tecavüz ve müdahalelerin önlenmesine ilişkin başvuru, gayrimenkul merkez ilçe sınırları içinde ise valiye, diğer ilçe sınırları içinde ise kaymakamlara yapılır. (Kanun, m.2; Yönetmelik, m.16) Bu başvuruyu, yetkili zilyet ve diğer şahıslar, tecavüz veya müdahaleyi öğrendikleri tarihten itibaren en geç 60 gün, herhalde bunların vukuundan itibaren 1 yıl içinde yapmak zorundadır. Aksi takdirde, bu süreler geçtikten sonra tecavüz veya müdahalenin sona erdirilmesi için idari yola başvurulamaz. (Kanun, m.4)

bb) Soruşturma yapma şartı

Yapılan başvuru üzerine yetkili idari makam tecavüz veya müdahale ile ilgili olarak bir soruşturma başlatmak ve bunu en geç 15 gün içinde sonuçlandırmak zorundadır. (Kanun, m.6/II; Yönetmelik, m.36 ) Soruşturmanın bu süre içinde sonuçlandırılmaması halinde durum, sebepleriyle birlikte bir üst makama bildirilir. (Kanun, m.11) Ancak başvurunun süresi içinde veya yetkili makama yapılmadığı yahut anlaşmazlığın 3091 sayılı kanunun kapsamına girmediği anlaşıldığı takdirde, soruşturma yapılmadan başvuru reddedilebilir. (Kanun, m.5/II, Yönetmelik, m.21) Anlaşmazlığın 3091 sayılı kanun kapsamına girmemesi demek, anlaşmazlığın gayrimenkulün aynına ilişkin veya üstün hak iddiasına dayanan hukuki bir ihtilaf olması demektir. Mesela, kira akdine dayanan tahliye talebi ile mülkiyet iddiasında durum böyledir. Bu durumlarda anlaşmazlık genel hükümlere göre adli yargıda görülür ve çözülür.

Soruşturma bizzat vali veya kaymakam tarafından yapılabileceği gibi, bunların görevlendireceği bir veya birkaç memur tarafından da yapılabilir.(Kanun, m.5; Yönetmelik, m.22)

Karar ve Niteliği

Yapılan soruşturma sonucunda yetkili makam ya başvurunun reddine veya zilyetliğe vâki müdahale ve tecavüzün önlenmesine karar verir. Kararda, ayrıca üstün hak iddiasında bulunanların yargı yoluna başvurabilecekleri de belirtilir. (Kanun, m.7; Yönetmelik, m. 35)

İdarenin verdiği bu karar kazai değil, idari niteliktedir. Kararlar idari yargı yolu açık olmak üzere kesindir.(Kanun, m.7) ‘’Kesin’’ sözcüğünden maksat kanımca idare verdiği karar ile kendisine daha başka aynı konuda başvurulmasını engellemek istemektedir. Yoksa idari kararla zilyetliğin tesbiti hukuk devletinde olmaması gerekir. Hakkın tesbiti ve sağlanması ancak bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından yapılır.

Kararın Uygulanması ve Karara Aykırı Davranmanın Müeyyidesi

Tecavüz veya müdahalenin önlenmesine ilişkin verilen karar, yetkili makamca görevlendirilen memur tarafından yerine getirilir. Kararın yerine getirilmesi gayrimenkul mal, yerinde ve o andaki durumu ile zilyedine teslimi ile gerçekleşir. Kararın infaz memuruna geldiği tarihten itibaren en geç 5 gün içinde yerine getirilmesi zorunludur. (Kanun,m.9/II)

Kanımca burada idarenin, mahkeme kararıyla zilyetliğin tesbiti olmadan müdahale etmesi hukuk devletine aykırıdır. Bu düzenlemenin kamu hizmetindeki gayrimenkuller üzerinde uygulanması daha doğrudur. Amaç zilyedin hakkını hızlı bir şekilde korumaktır ancak idare mahkeme gibi hakkın tesisini yapamaz. Böyle bir şeye kalkışmak idarenin yetkilerini aşması demektir. Çözüm mahkemelerin hızlı karar vermesini sağlamaktır.

Yorum bırakın